- Text Size +

Öğle saatleriydi benimse bir iş görüşmem vardı ve mekana doğru gidiyordum. Bu mekanın hiç haz almadığım tarzda insanlar tarafından yönetildiğini biliyordum ama yapacak bir şey yoktu. Etrafta ne tür iş varsa hepsinin yönetimini ele geçirmişlerdi.


Binaya geldim. Kapılar otomatikti fakat boyutları benimki gibiler için yapılmadığından ya uygun birisinin yanımdan geçip kapıyı açmasını bekledim yada epey bir zıpladıktan sonra açmayı becerdim. Ve en sonunda iş görüşmesini yapacağım odaya varmıştım. Bu devasa kapı otomatik değildi ve iki tane kolu vardı bir tanesi benim hizamda öbürü ise yaklaşık benden bir metre yukarıdaydı. 


Kapıyı açtım ve olmasını hiç istemediğim, korktuğum şey olmuştu. Tam karşımda duruyordu. Elbet hergün yanlarından geçiyorum ve ben de toplumun kalanı gibi yavaş da olsa onlara alışıyorum fakat sanırsam ömrümde ilk defa bir tanesiyle, ikimiz de yapayalnız olacak şekilde konuşacaktım.


Derin bir şekilde yutkundum ve oturacağım sandalyeye doğru ilerledim. Dev insanlar tarafından yönetilen bu şirkette normal boyutta bir sandalye ve masa bulunmasına şaşırdım doğrusu. Önümdeki kişiye baktım, oturuyordu. Buna rağmen gözlerimiz hizalıydı. Sonra yanıldığımı fark ettim, gözleri benimkinden birazcık daha yukarıdaydı, elindeki kağıtlarla ilgileniyordu. Oturdum ve işini bitirmesini bekledim. O sırada gözüm bir şeye takıldı. Masanın altından hafifçe baktım ve önümdeki bayanın bağdaş kurarak oturduğunu fark ettim. Altında sandalyesi olanın ben olmasına rağmen o kadar devasaydı ki arkasındaki camdan güneş ışınları bana vuramıyor, tamamen gölgede kalıyordum.


Baktığımı fark etmiş olacak ki gözlerini kağıtlardan çekip biraz gayriresmi bir tavırla, sanki dostuymuşum gibi: “Binaya şirketimiz yeni taşındı fakat hâlâ bizler için yapılan mobilyaları bekliyoruz, şaka gibi!” dedi. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Mahcup mahcup yere bakarken kocaman bir elin bana uzandığını fark ettim. Ben de elimi uzattım ve el sıkıştık. Onun elleri resmen benimkini bir battaniye gibi örttü. Normalde insanların elleri soğuk mudur yoksa sıcak mıdır diye merak etmem fakat kadının buz kadar ellerini hissetmemek mümkün değildi. Belki biraz soğuktan belki de durumun absürdlüğünden olacak ki vücudumda aniden bir ürperti belirdi. Kadın bunu fark etmiş olmalı ki vücudunda adeta bir milisaniyeliğine ufak bir tebessüm belirdi. Ben tepki vermedim.


“Bu iş görüşmesinin çok ciddi olmasına gerek yok.” dedi.

“Kişisel bir soruyla başlayayım: Nazaran ufak kaldığın insanların yanında olmak seni nasıl hissettiriyor?” 

Birdenbire böyle bir soruyla karşılaşınca afalladım. Bir müddet sustum. Birkaç saniye sonra ağzımdan şu laflar çıktı.


“Herhangi bir şey hissetmiyorum. Sonuçta benim onlardan ne farkım var ki?”


“Hımm tabii.” tarzında bir cevap aldım.


“Sonraki soru: Sence eşit miyiz?” dedi.

“Anlayamadım?”

“Anlarsın işte. Hepimiz bir insan olarak doğduk. Sonuçta her insan eşittir ve aynı haklara tabi tutulur. Fakat mesela devler ve normal insanlar? Yani sen ve ben? Pek eşit olduğumuzu sanmıyorum.”

Kadının konuşma tarzının aldığı hafif sadistçe ton biraz da olsa rahatsız etti beni doğrusu. Bir soru yönelttim.

“Neden böyle düşünüyorsunuz?”

Yüzü düzleşti ve epey ciddi bir tonda “Seni korkutuyor muyum Yakup?” dedi ve birdenbire ayağa kalktı.


Onun kalkmasıyla beraber korkudan sandalyeyi devirdim ve ayağa kalktım. Bacaklarım birazdan gevşeyecekmiş ve yere düşecekmişim gibi hissediyordum. Kadrajımda sadece önümdeki bu devasa kadın duruyordu. Belirtmekten utansam da bir anlığına sanki onun egemenliği altındaymışım gibi hissettim. Göz hizam onun mini eteğinin biraz altındaydı (Mini diyorum ama benim üzerimde şalvar gibi dururdu herhalde). Ayağındaki stiletto topuklusu sayesinde onun diz kapağıyla boynumun başlangıcı hizadaydı. Daha önce çok fazla devin yanından geçmiştim ama erkek veya kadın fark etmeksizin ilk defa bu kadar uzununu görüyordum. İki hızlı adımla benim on adımda yürüyemeyeceğim bir mesafe aldı ve arkamda konumlandı. Nazikçe sol omzuma dokundu. O dokununca anlık irkildim ve bilinçsiz bir biçimde bileğini tuttum. Sadece kendi başına çektirdiği bir fotoğrafı görseydiniz “küçük bilekli bir kadın” diyeceğiniz bu kişinin bileğini elimle tutunca kendimi sanki annesinin elini kavramaya çalışan küçük bir çocuk gibi hissettim.


Arkamı döndüm ve sırf omzuma dokunmak için bile kolayca fark edilebilecek bir miktarda aşağı döndüğünü fark ettim ki bu beni daha da ufak hissettirdi.


“Dünya üzerindeki en tehlikeli tür nedir Yakup?” diye sordu.

“İnsan tabii ki.” diye ben daha soruyu idrak edemeden cevap verdi.


Artık bu çift taraflı bir münakaşa değildi. O konuşuyordu ben ise seyirciydim. 


“Peki ya insan besin zincirinin en tepesine nasıl geçti dersin? Diğer yırtıcılardan farklı olduğu aşikar ama nasıl…Zekası sayesinde tabii!”


Son cümleyi kurarken bağırmanın heyecanından omuzumu birazcık sıktı ve az daha çıkaracak zannettim. Artık istesem de koşamayacağımı fark ettim. Tamamen onun insafına kalmıştım.


“Ama sadece zekasından dolayı değil. Ne olsa sana saldıran aslana karşı sadece zeka yetmeyecek. İnsanlar zekalarının getirdiği beceriler ve teknolojinin yardımıyla silahlar yaptılar ve kendilerini besin zincirinin en üstüne, en tepesine koydular ve dünyaya hükmeden varlık oldular.”


Bir süre duraklayıp düşündü. Sonra:

“Fakat insan her ne kadar türsel olarak dünyaya hükmetse de bireysel olarak ödlektir biraz. Pek güçlü değildir. Ondan sonra dünyaya hükmetmeye gelecek olan türden temkinlidir biraz… Ve aynı zamanda her ne kadar kendisi dünyanın en zeki varlığıymış gibi böbürlense de milyonlarca yıl önceki ilkel ataları ne hissediyorsa veya neyden korkuyorsa şuanki insan da çok farklı değildir.”


Yavaşça solumdan önüme doğru yürümeye başladı. Topukluları her yere çarptığı zaman adeta küçük bir deprem oluyor gibiydi. O etrafımda dolaşırken vücudum tamamen kenetlenmiş gibi hissettim. Sadece önüme bakabiliyordum ve kafamı ona doğru çevirmeyi bile düşünmedim. En sonunda tam önüme geçti, geri adım attı ve masaya oturdu. Masanın zorlandığını hissedebiliyordum.


“En zeki varlık insan olabilir ama hayvanlar gibi kontrol edemediği iç güdüleri ve korkuları vardır. İnsan hep en bir şekilde kendisini en üstün varlık zanneder. Fiziksel olarak en güçlü olmadığı için zekasının büyüklüğünü dünyanın en büyük marifeti kabul eder. Ama ne kadar kibirli olsa da eğer onu öldürebilecek bir yırtıcı hayvanın yanında çırılçıplak bırakırsan sudan çıkmış balığa döner.”


Birdenbire masadan kalktı. Bense donakalmış bir şekilde ona doğru bakıyordum. Birdenbire önüme gelip eğildi. Sonra iki elini de etrafıma sardı ve gövdem ile kollarımı iki avucu etrafına aldı.


“Sence Yakup, şuan sana zarar vermeye kalksam, bana karşı koyabilir misin?” dedi.


Öylece kalakaldım. Bir anlığına savaşmak istedim ama ikimizde bu uğraşın tamamen beyhude olacağının farkındaydık. Sonra ufak bir müddet vücudumu sıktı fakat bana sanki asırlar geçmiş gibi geldi. Vücudum patlayacak gibi hissettim. Sonra saldı ve ben soluk soluğa kaldım.


“Biz, meta-insanlar, evrimin bir sonraki adımıyız, bizim basitçe homo sapiens türünden sayılmamız bize bir hakarettir. Serum sayesinde insanlardan hızlıyız, güçlüyüz, zekiyiz, daha iyiyiz. Besin zincirinin başındayız ve sizden daha üstünüz.”


Başını cevap bekler gibi aşağı çevirdi. Sonra:


“Şimdi cevap ver Yakup, seni korkutuyor muyum?”


İstemsizce dizlerime çöktüm. Hayır, bunu yapmak istemiyordum ama kendimi tamamen içgüdülerime kaptırdım, karşı koyamıyordum. Önümdeki bu tanrıçaya karşı gelmek istemiyordum, istesem de gelemeyeceğimin farkındaydım zaten. Tam o sırada ayakkabısının topuğunu sırtımda hissettim ve ağzımdan bir şeyler mırıldandım:


“Evet sizden korkuyorum.”


“Bundan sonra bana hanımefendi diye seslen Yakup”


“Evet sizden korkuyorum hanımefendi.”


“Benim türüm ve senin türün eşit mi Yakup?”


“Hayır değil hanımefendi.”

Sonra ufacık çenemden tutup kalkmamı emredermiş gibi bir hareket yaptı ben de onun istediği gibi yaptım. O sırada masasına geçti ve boş cam bardağı göstererek:


“Git bana ilerideki sebilden su koy Yakup.”


“Elbette hanımefendi.”


“Yakup, o zaman görünüyor ki haftaya hizmetçim olarak işe başlıyorsun.”


“Elbette hanımefendi.”

You must login (register) to review.