- Text Size +

Ağır ağır sürünerek içinde bulunduğum kumaştan hapishanede çıkışı bulmaya çalıştım. Uzun bir uğraştan  sonra buruşturulmuş külottan kendimi kurtarmayı başarmıştım. Hanımefendimin devasa yatak odasının uçsuz bucaksız zemini her yanıma doğru uzanıyordu. Kuvvetle muhtemel, orgazmla gelen rahatlamanın sonucunda pembe külotuyla beni top halinde odanın ortasına fırlatıvermişti. Zaten arkadaşıyla telefonda konuşurken duyduğumuz üzere, dün gerçekten çok yorulmuştu.

Hemen kendimi toplayıp yola koyuldum. Hanımefendim uyanmadan yerime dönmeliydim. O’nun yattığı yatağın hemen ayak ucunda, yerde bulunan yuvamıza doğru yürümeye başladım. 

Akşam Hanımefendimin arkadaşı Selma Hanım, birkaç kadeh içmek için eve gelmişti. Uzun ve gürültülü saatler boyunca eğlendiler. Selma Hanım gece yarısına doğru ayrıldıktan sonra Hanımefendim, alkolün de etkisiyle, küçük grubumuza çok büyük bir dehşet yaşatmıştı. Özellikle en iyi anlaştıklarımdan Halil, fena hasar almıştı. Hanımefendim onu eliyle şiddetlice sıktıktan hemen sonra yatağa fırlatmış ve yerine kullanmak üzere beni almıştı. Bu nedenle durumunun ne kadar ciddi olduğunu tam kestiremiyordum.

Maket bıçağıyla kesilmiş kapıdan içeri girdim ve üzücü bir manzarayla karşılaştım. Halil yoktu. Kalan herkes dünden kalan yaraları sarmaya çalışıyordu. Tuğba acı içinde yerdeki sünger parçası üzerinde yatan eşi Osman’ın başını beklemekteydi. Hasan bulduğu bir tuvalet kağıdı parçasıyla kıpkırmızı olmuş kafasını sarmaya çalışmıştı. Dimitri ve Alexander kardeşler köşede alevli bir tartışma içerisindeydi. Lakin Rusça konuştukları için bir şey anlayamadım. Grubun en ürkeği Yakup ise kapının karşısındaki duvarın dibinde oturmuştu. Dizlerine sıkıca sarılmış titrek bir sesle bir şeyler sayıklıyordu. Yanına gittim ve kalkması için yardım ettim:

“Halil nerede?” 

“B-bilmiyorum. Dün geceden beri gören olmadı. Galiba O-onunla beraberdi.”

İçimi bir telaş aldı. Halil’i öldürmüş olabilir miydi. Genelde Hanımefendim işini bitirdikten sonra herkesi geri yerine koyardı. Bunu yapmadığı çok nadirdir.

“Dün Halil’i elinde fena hırpaladı. Eğer istese onu biraz daha sert sıkıp tüm kemiklerini ufalayabilirdi. Sen de gördün.”

“H-h-haklısın. B-belki de o...” sözü derinden gelen, düşük frekanslı bir sesle kesildi. Hanımefendimin esnemesiydi bu. Uyanmıştı. 

Birkaç dakika sonra yer, şiddetle sarsıldı. İçerideki herkes içgüdüsel olarak ayakkabı kutusundaki deliklerden dışarı baktı. Sadece biçimli, uzun ayakları görüş açısındaydı. Fakat kutunun içinde bulunan herkes, O’nun vücudunun bu parçasının, belki de en güçlü ve tehlikeli parça olduğunu biliyordu. Onlara büyük saygı duyuyorlardı.

Hanımefendim hafifçe inledi ve biz ne olduğunu anlayamadan bacaklarını iki yana açtı. “Aiyh, ben de neden ıslandım diye merak etmiştim. Demek sendin...” 

Bunu dedikten sonra sağ elinin iki parmağını vajinasının içine sokarak kendine rahatsızlık veren minik paraziti bacağından yakaladı. Eli zavallı yaratığa temas eder etmez can çekişen bir hayvanı andıran, boğuk sesler duyuldu. Birkaç saniye sonra Halil devasa parmaklardan baş aşağı sallanırken bize bakıyordu. Hanımefendimin hafifçe öne doğru eğildiğini gördük. Aniden parmaklar aralandı ve zavallı Halil, ölümcül bir yükseklikten, kutumuzun aşağı yukarı iki yüz metre ilerisine düştü. 

Hanımefendimiz tekrar yükseldi. Bunu peş peşe gelen ritmik ayak sesleri takip etti. Bakışlarımız arasında idrak edilemeyecek boyutlardaki Üstün Halil’in üzerinden adımladı ve rahat bir süratle odadan dışarı çıkarak banyoya yöneldi. İçeriden gelen duş sesine kadar başka ses duyulmadı.

  Halil, hepimizin görebildiği kadarıyla, çok kötü durumdaydı. Herkese içeride kalmalarını tembihleyip hızlı adımlarla ona doğru ilerledim. Vardığımda yaklaşık 5 dakika geçmişti. Yerde yatan Halil’in seviyesine inip nasıl olduğunu sordum.

“Ölmek istiyorum... Öldür beni... Öldür!”

“Bunu yapamam Halil. Merak etme her şey iyi olacak.”

Nefes alamadığı için olsa gerek kesik kesik konuşabiliyorum. “Anlamıyorsun. Bunu istemiyorum. İyileşmek istemiyorum. İyileşip bunu... yeniden yaşamak... İstemiyorum”

Konuşmamız o çok aşina olduğumuz ritimle kesildi. Hepiniz dikkat sesin geldiği yöne döndük ve kaçınılmaz olana kendimizi hazırladık. 

Thump Thump Thump Thump...

Hanımefendimin bakım zamanı sona görünüşe göre.

Zarif bir adımla içeri girdi. Bizim burada olduğumuzu hatırlaması için içimden dua ediyordum. Aksi halde bizi fark etmeden ezip geçebilirdi. Ancak bunu anlamak için gözlerine bakamıyorum. Çünkü masmavi gözleri beni olduğum yere mıhlar diye korkuyordum. Bu yüzden ayaklarına bakıyordum. Ve yaklaşıyorlardı. Neyse ki aramızdaki mesafe sayılı metrelere indiğinde durdu. Tamamen onun merhametindeydik.

“Aww, arkadaşını kurtarmak için mi geldin? Küçük bir böcek için onurlu bir hareket.” Bunu söylerken görmesem de O’nun bakışlarını üstümde duran bir fil gibi hissediyordum. “Ne yazık... Bu şeyi daha fazla kullanamam. Çok hasar gördün değil mi küçük şey. Üzgünüm ama kırılmış bir oyuncakla daha fazla işim olamaz.”

Sağ ayağının bana çarpmasıyla ne olduğumu şaşırdım. Yuvarlanmayı bıraktığımda sırt üstü yatıyordum. İstemsizce yukarı bakmak zorunda kalmıştım. O bir tanrıçaydı. Bunun tartışılmaz bir gerçek olduğunu çoktan anlamıştı. Bu nedenle yaptığı her şeyi yapma hakkı doğal olarak vardı. Ve sonsuz güç ve sonsuz yücelik sahibi bir tanrıça olarak tapınılmaya hak ediyordu.

Beni yuvarlayıp atan ayak eşinin yanına döndü. “Senden kurtulmam senin için de daha iyi olacak. En azında bu acınası hayatı yaşamaya devam etmek zorunda kalmazsın.” Bunu söyledikten sonra bu kez sol ayağı hareketlendi. Dizini mümkün olduğu kadar kırarak ayağına yukarı, en yukarı çekti. Sonra birden şiddetli biçimde yere indirdi 

“Crunch”

Halil kısa bir saniyelik son bir çığlığa gücünü zor yetirmişti yok olmadan önce. Hanımefendim emin olmak için topuğunu kaldırıp ayağını parmak ucunun üstünde sağa sola çevirdi. Tıpkı bitmiş sigarasının izmaritini söndürür gibi onun hayatını söndürmüştü.

Yakındaki makyaj masasından bir tane ıslak mendil alarak kirlenmiş ayağını temizledi. Daha sonra aynısını odasının tahta zeminine de yaptı. Sanki Halil birkaç dakika önce orada değilmiş gibiydi. 

Hanımefendim aynı rahatlıkla elbise dolabına doğru yöneldi ve tek laf etmeden, beni oracıkta dehşetimle baş başa bıraktı.

You must login (register) to review.