- Text Size +

Hanımefendim, kafeden ayrılıp arabasına doğru yürümeye başlamadan önce, arkadaşlarıyla öpüşüp vedalaştı. 

“Görüşürüz kızlar.”

Sıradaki durağımız minishop olmuştu. Kafeden bir kaç yüz metre ötede olan bu dükkan, farklı cinsten minilerin ve minilerle ilgili akla gelebilecek her şeyin bulunabildiği bir merkezdi. Anlaşılan Hanımefendim kendine yeni oyuncaklar alacaktı. Kapıdan girdiğimizde manzara inanılmazdı. Duvarlar boydan boya akvaryumlarla kaplıydı. Farklı boyutlarda ve renklerde yüzden fazlası üst üste ve alt alta istif edilmişti. İçlerinde ise her türden mini bulunuyordu. Tavandan sarkan kafesler de vardı. Bu kadar oyuncağa kimin ihtiyacı vardı ki? Birden aklıma Kübra Hanım’ın sözleri geldi. Haftada bir kez kendine yeni oyuncak alıyordu. Bu demek oluyor ki her hafta belli sayıda oyuncağını kullanılamaz hale getiriyordu. Dahası, görünüşe göre onun gibi olan Üstün sayısı hiç de az değildi. 

“Kolay gelsin. Şu köşedekilerin fiyatlarını öğrenebilir miyim acaba?”

Dükkan sahibi kadın yardımcı olmak için yanımıza geldi. “Tabi hemen yardımcı olayım. Bakalım.” akvaryumlardan birini işaret etti “Bu gördüğünüz akvaryumdakiler 20 lira. Hemen yanındakiler 16 lira. Tek kullanımlık bir şey bakıyorsanız en alttakiler 7 lira ve üç tane alırsanız dördüncü bedava.”

“Hmm bakalım... O zaman madem indirim var, şu alttakilerden bi... dört tane alayım. Ya da sekiz olsun. İki tane de şu şekerlerden olsun. Ayyy, ne kadar tatlılar.” Hanımefendim 20 liralıkların üstüne eğildi. Bu hareketi benim içinde bulunduğum kafesin de sarkmasına neden oldu. “Küçük böcekçikyey! Çohk tatyısınız siz.” Uzun ve kusursuz parmaklarıyla akvaryumun camını tıklatırken bir yandan da bir bebekle ya da bir köpek yavrusuyla konuşurmuşçasına içerideki yaratıklara seslendi. 

Dükkan sahibi söze girdi. 

“Kolyeniz çok hoşmuş. Nereden aldınız.”

Hanımefendim doğruldu ve kafesimi tepesindeki zincirden tutarak havaya kaldırdı. “A bu mu? Evet ben de çok seviyorum. Biraz eski moda ama olsun. Yeni tarz aksesuarlar minikleri çok daha yaratıcı kullanıyor.”

Dükkan sahibi hafifçe eğilerek parmağıyla kafese dokundu. İleri geri sallanmaya başladım ve durduğumda midem ağzıma gelmişti. Bu orta yaşlı Tanrıça benim hanımımla kıyaslanamaz elbette. Lakin onun da kendine has, olgun bir güzelliği vardı. Vücudu göz alıcıydı. Ama hiçbir şekilde kendimi onun ayağı altında hizmet ederken düşünemiyordum. Ben sadece bir Tanrıçaya hizmet edebilirdim. 

“İçindeki böcek pek çirkinmiş ama. Ben size daha güzel birini vereyim şimdi.” Olgun Tanrıça tekrar doğruldu akvaryumun üstündeki kapağı açtı. Bakımlı elini içeri daldırdı. Tekrar çıkardığında elinde iki tane mini tutuyordu. Bir tanesi çok güzel sarışın bir dişiydi. Diğeri ise uzun boylu ve fit vücutlu bir erkekti. “Bakın bu kız tam size uygun. Kafesin içinde çok hoş görünür.”

“Çok güzel. Şu diğeri de halhalımda güzel durabilir. Şimdikini alalı uzun zaman oldu.”

“Halhal mı takarsınız.”

Hanımefendim ona ayağını işaret etti gözüyle. Hafifçe kaldırdı ayakkabısını. Çok uzakta Tuğba’yı görebiliyordum. Zavallı kız uzun yürüyüşlerin ardından helak olmuş, yarı baygın vaziyetteydi. Kendisine adeta cennetten aşağı doğru bakan iki Tanrıçaydı gördüğünde iyice fenalaştı. 

“Evet baya eskimiş. Bunu kullanabilirsiniz.” Elindekini gösterdi. 

“Tamam o ikisini alıyorum.”

“Pekala hemen taşıyıcıya koyayım.” Dükkan sahibi kasanın bulunduğu masanın altından bir konteyner çıkardı. İkisini de içine yerleştirip kapağı kapattı. Yanımıza döndü ve taşıyıcı konteynerin tutamacını Hanımefendimin eline verdi. 

“8 tane de tek kullanımlık veriyorum.”

Sahibim başını salladı. “Evet lütfen.”

Dükkan sahibi en alttaki akvaryuma eğilip kapağını açtı. Pantolonunun cebinden ufak bir maşa çıkardı. Onu kullanarak akvaryumdan çıkardığı minileri hızlıca yandan çıkardığı kese kağıdına doldurmaya başladı. Fakat acele ederken kaza eseri bir tanesini yere düşürdü. “Ah, tüh yazık oldu.” Devasa kadın yere düşen miniğe baktı. Hala yaşıyordu ve hatta ayağa kalkmış uzaklaşmaya çalışıyordu. Ama dükkan sahibi ona fırsat vermedi. “Hasarlı ürün vermem ben müşterime.” Hemen doğruldu ve bir adım atar gibi ayağını, topallayarak kaçmaya çalışan mininin üzerine götürdü. Küçük yaratık daha neye uğradığını anlayamadan dev tanrıça bütün gücüyle ayağını yere vurdu. Mini, o anda kısa topuklu ayakkabının altında ezilmişti. Daha doğrusu bir balon gibi patladı desem daha doğru olabilir. Üstünün baldırındaki kuvvet miniye çok fazla gelmişti. 

“Bunlar sadece çelimsiz ve iğrenç olduklarından değil, aptal oldukları için de ucuzlar. Çoğunlukla ezip stres atmak için alıyorlar onları. Ama küçük çerezler olarak alanlar da oluyor tabi. Bana sorarsan bu yaratıklara ayağımızın altında ezilmek bile fazla onurlu bir amaç.” Bunları söylerken yüzünde bir iğrenmeyle ayağını ileri geri hareket ettiriyordu. Tekrar ayağını diğerinin yanına getirdiğinde yerdeki lekeyi gördüm. Daha önce bir canlının bedeni olmuş olabileceğine dair hiçbir fikir uyandırmıyordu geriye kalan parçalar. 

“Bence de haklısınız. Küçük böcekler gibiler.” 

Dükkan sahibi tekrar akvaryuma eğildi ve artık tamamen dehşete düşmüş minilerden maşa yardımıyla elindeki kese kağıdını sekize tamamladı. 

“Buyurun” diyerek kese kağıdını uzattı. “Şimdi. 21, 42... Toplam 82 yaptı.”

Sahibim kese kağıdını taşıyıcıyla aynı elinde tutmaya çalışırken cüzdanını çıkarmakta biraz zorlansa da, sonunda parayı çıkarıp vermeyi başardı. “Şöyle vereyim. Çok teşekkürler kolay gelsin.”

“Ben teşekkür ederim. Yine bekleriz efendim.”

Sahibim elinde aldığı minilerle dükkandan çıktı ve hareket makinesine bindi ve evine doğru sürdü. 

You must login (register) to review.