- Text Size +

Halil’in başına gelenlerden sonra Hanımefendim üstünü giyindi ve kahvaltısını yapmak üzere mutfağa gitti. Beni ve Yakup’u da yanına almaya karar vermişti. İkimiz kendisi in en sevdiği ayak hizmetkarlarıydık sonuçta. 

Kahvaltılık gevreğine süt ekleyip tekrar masaya dönene kadar bizi masaya bıraktı. Ardından bizi alıp yere koydu. Beni sağ ayağına, Yakup’u ise sol ayağına yerleştirdi ve bizi oturduğu tahtından izlerken, ellerini iki kez çırptı. İşin aslı bu, kendini tatmin etmesinden öte, gereksizdi. Zaten bizden bekleneni biliyorduk. Hemen diz çöküp benim boyumdaki başparmağını yalamaya başladım. Yakup da aynını yaptı. O da mutfak masasının üstüne koyduğu dizüstü bilgisayarından bir Friends bölümü açtı. Gevreğini kaşıklarken küçük hizmetkarlarının işini yapmasına izin verdi. 

Hanımefendim işinin yorgunluğunu atmak için dışarı çıkmayı planlıyordu. Selma Hanım ile birlikte birkaç arkadaşı, dışarıda kahve içmeye davet etmişlerdi. Genelde yaptığı gibi yanına aksesuar olarak birkaç oyuncağını almayı düşünmüştü. Bunun için Tuğba’yı ve beni seçmişti. Anlaşılan fazla mesai günü... Benim için boynuna astığı kafes şeklindeki kolyeyi uygun görmüştü. Beni dikkatlice açtığı küçük ve sık parmaklıklı kafesim içine yerleştirip kafesi tekrar kapattı. Kafesimi bıraktı ve momentumun beni hızlıca göğsüne çarpmasına izin verdi. Tuğba’yı ise her zaman olduğu gibi halhalının klipsine ustaca bağladı.

Hanımefendim her şeyin tamam olduğuna karar verdikten sonra son bir kez kendine bakmak için sokak kapısının yanındaki aynanın önüne geçti. Çok güzel ve büyüleyici görünüyordu. Tabi onun kalıbına bir kadın herhangi bir vaziyette çirkin olabilir miydi? Üstüne ince askılı bir pembe bluz giymişti. Altında yüksek bel mavi kot pantolon vardı. Bunları bembeyaz bir spor ayakkabıyla tamamlamıştı. Yüzündeyse sade bir makyaj vardı. Masmavi gözleri insanın yüreğini kıpırdatıyordu. Bense bluzunun zar zor zabıt ettiği göğüslerinin arasında çok küçük ve değersiz görünüyordum. Ancak O’nun bütün tanrıça aurasının bir parçası olmak, beni bile anlamlandırmıştı.

Hanımefendim evden çıktı ve Üstünlerin kullandığı otomobil isimle makineye doğru yürüdü. Yürürken her adımında büyük bir sarsıntıyla iki tepenin arasında savrulup duruyordum. Tuğba’nın durumunu düşünmek dahi istemiyordum. Makinenin koltuğuna oturdu ve onu elindeki aletle besleyip uyandırdı. Makineyi kullanırken onu hayranlıkla izliyordum. Önünde duran daire şeklindeki şeyi çeviriyor, bir yandan da ayağıyla aşağıdan bir pedala basıyordu. Sadece fiziksel değil, her alanda bizden sonsuz kat üstündü kesinlikle. 

Birkaç dakika sonra belirlenen yere gitmiş olacağız ki, Hanımefendim makinenin susmasını sağladı. Arkadaşları çoktan oturmuşlardı. 

“Selam kızlar. Kusura bakmayın geciktim biraz.” Hanımefendim hemen yanlarındaki boş bir tahta oturdu. 

Eliyle içinde bulunduğum kafesi okşayarak: “Bazı böceklerle uğraşmam gerekti de”

Gözde Hanım bana doğru bakarak sordu: “Yine ne yaptı küçük haşereler”

“Sormayın. Biri kendini masadan atmış. Bulduğumda kırılmış vaziyetteydi ben de uğraşamayıp attım çöpe. Zaten yenilerini alacaktım aklımdaydı.”

Kübra Hanım aşağılayıcı bir tavırla: “İyi yapmışsın vallahi. Zaten şu böceklerle niye uğraşıyorsun anlamıyorum. Ben mesela, haftada bir falan, alıyorum birkaç tane eğlence olsun diye. Stres atıyorum.”

“Doğru diyosun Kübracım da iyi oluyo bazen. Ayaklarımı ellerimi falan yaptırıyorum. Bazense sadece elime aldığım anda merhametime teslim olacak küçük yaratıkçıklarımın olması, iyi hissettiriyor ne yalan söyleyim” diyerek kıkırdadı. 

Selma Hanım da güldü: “Kızlar siz bunun böyle tatlılığına bakmayın. Moda girdiği zaman ne kadar azgın bir orospu olduğunu bilemezsiniz.” Bütün Tanrıçalar bu espriye güldü. “Bu arada ben de dün bitane aldım” diyerek çantasından bir Mini çıkardı. Erkekti. Elinde onunla oynarken devam etti: “Bazen iyi oluyor ya. Her ne kadar işe yaramaz küçük böcekler olsalar da stres oyuncağı olarak iyiler” avucunun içinde sıkıp durmaya devam etti. Hepsi aynı anda güldüklerinde adeta bir fırtına koptu. Sağır olmamak için kulaklarımı kapadım. 

Oturan Tanrıçaların da yukarısından bir ses duyuldu: “Hoş geldiniz. Siparişinizi alabilir miyim.”

Gelen garson kıza siparişlerini verip koyu bir sohbete daldılar. Onların huzurundaki kullar olarak bize dinlemekten başka bir şey düşmezdi. Biz de bunu yaptık.


You must login (register) to review.