- Text Size +
Author's Chapter Notes:


Mete çıplak bir şekilde uyandı. Başı dehşet ağrıyordu. Görünüşü bulanıktı. Kendini odasının ahşap zemininde buldu. Ama devasa toz parçalarını görünce ne olduğunu anladı Bir şekilde küçülmüştü.Tıpkı çizgi filmlerde olduğu gibi. Her şey devasaydı. Hatta havada rastgele uçuşan binlerce virüs, bakteri, toz parçası, mikrop sporlarını da görüyordu. Ama asıl kıyamet Ender teyzenin devaza suratını görünce koptu. Çığlığı bastı. Ender teyze zeminin üzerine çökmüş artık bir toz zerresi olan çocuğa bakıyordu. Mete tir titremeye başladı.  -Ender teyze ne oldu! Yardım et bana!-Seni duyamıyorum tatlım ama şunu söyliyim ki bu küçülme işlemi geri alınamaz. Artık sonsuza kadar bir toz zerresi olacaksın! Mete ağlayarak bağırmaya ve kaçmaya başladı.Ender sırıtarak onu cebinden çıkardığı cımbızla yakaladı. Sonra cebinden başka bir kutu çıkardı ve biir düğmeye bastı. Mete'nin alnına yapışabilecek kadar ufacık bir kamera kutudan uçtu ve meteyi bulup doğrudan alnına yapıştı.Ender telefonundan bir tuşa bastı.-Ve kayıt başlasın!
***************************
Sevinç iki tane rus salatası hazırlatmıştı ve çoktan masaya oturmuştu. Ender geldiğinde hala telefona bakıyordu. Ender çaktırmadan hızlıca cımbızdaki çocuğu onun salatasına bıraktı. Ardından Ender sohbeti başattı.
- Mete kendini okyanus içindeki bir ormana düşmüş gibi buldu. Tabak denilen şey onun için artık bir coğrafi yeryüyüzüydü. Korkular içinde etrafına baktı. Her şey çok çabuk olmuştu. Daha demin Ender teyze odasına gelmişti şimdi ise annesinin yemeğindeydi...oh olamaz...  Mete ağaca tırmanırcasına salataın tepesine çıkmaya başladı ve annesine seslenmek için yukarı baktı. Ama o artık bir zamanlar annesi olan kişi değildi.Bir zamanlar annesi olarak bildiği kişi artık bir tanrıça sayılırdı. Devasa ağzı dolgun dudaklarıyla birer galaktik boyutta solucan deliğinin kapalı ağzı gibiydi. Gözleri sanki birer tanrının gözleriydi. Yüzünde normalde insan gözünün göremeyeceği detaylar gözüküyordu artık. Bembeyaz cildindeki gözenekler, siyah noktalar, artık birer çalı büyüklüğünde olan şeftali tüyleri. Yanağında gezen minicik yüz bitleri... Annesinin günlük hayatında ruhunun bile duymadığı binlerce detay... Annesinin büyük olan burnu artık tehdidkar bir seviyeydeydi. Zaten büyük olan burun delikleri artık birer kara deliklerdi. Mete bakınca annesinin burun kıllarının artık birer orman büyüklüğünde burnunun içinde yayıldığını gördü. Daha da derinde kılların arasında sümükler zehirli bir kimyasal gibi yayılmıştı. Devasa burun kanatları her nefes alışında genişliyor ve havayla beraber havada uçuşan binlerce virüsü,mikrobu, toz zerrelerini, toz akarlarını acımasızca deliğe çekiyordu. Farkında olmadan salieseler içinde milyonlarca canlıyı acımasızca öldürüyordu. Hatta Ender teyze konuşurken ağzından çıkan salyalar da hem onun yüzünde çarpıyor ve alınan nefesle annesinin burnundan içeri giriyordu. Artık onun oğlu değildi. Sadece mikroptu, proteindi, biyojik bir zerreydi...
***************************
-Her şey çoktan hazır Sevinç abla, sadece bir iki kağıt imzalaman gerekiyor. Onu da çıkarken hallederiz. Ee nasılsın?- İyiyim canım, olması gerektiği gibi. Abin için çok üzgünüm.- Teşekkürler.- Ama yapacak bir şey yok. Bu hayat bir yarıştır ve her yarışta olduğu gibi kazanlar ve kaybedenler vardır. Sorry bebeksu.  Ender dişlerini sıktı.-Hatırlıyorum da okuldayken herkes harıl sınavlara çalışırdı. Bense bir nerd'in tekine ufacık bir cilve ile tüm sınavların kopyasını ve hazır yapılmış ödevleri yaptırırdım. Gece gündüz üniverste sınavu için çalışan kızlar seneye kalırkena benim ise sadece zengin bir adama hafif bir bacağımı açmam yeterliydi. Şimdi ise boğaziçi odtü için çalışmaktan harap olan kızların yıllık maaşı benim aylık nafakamın yarısı bile değil, dedi ve bir kaşık salata yedi.
***************************
Mete çığlık çığlıya annesinin kaşığından kaçmaya çalışıyordu. Annesi bir göl büyütünde olan kaşığı salyalarla dolu devasa ağzına götürüyor ve kaşık ağzından çıkınca yemek namına hiçbir şey kalmıyordu. Annesinin ağız şapırdatma sesleri birer canavarın sesi gibiydi. Aşırı sulu bir yutkunma ile bir sürü organik maddeyi midesine, sonsuza kadar hapsetmeye götürüyordu. Adem elmasının aşağı doğru hareketi bu boğazdan giren hiçbir şey için artık geri dönüşü olmadığını gösteriyordu.
***************************
-Kussura bakma abin zayıftı, koyundu ve bir kurda yem oldu. İstediğin kadar ağla inkar et tatlım, Ahlaksızlık suç bu vs de ama gerçekler böyle.-Haklısın abla.Sevinç hanım hizmetçiye bir tabak getirttirdi. Tabağı açınca içinde bir sürü karınca boyutunda minnacık canlı hareket eden karides çıktı.Sevinç karidesleri göstererek:-Şunlara bak nasıl da çaresizce kaçmaya çalışıyorlar. Sanki bir şansları varmış gibi, dedi ve hepsini tabağına döktü. Bir kaşık daha ağzına götürdü.-Ama hayat acımasızdır. Onlar avdır ben ise avcı. Kaderleri bu deyip kaşığında çırpınan karidesleri tek lokmada yuttu.
***************************
Mete çığlık çığla düşen yüzlerce karidesi seyretti. Hepsi neredeyse onun boylarındaydı. Çığlıklarını haykırışlarını gözlerinden okuyor ve duyuyordu. Bir anne karides çocuklarını sarılmaya çalışırken bir anda Sevinç'in kaşığı altarından yükseldi ve ağzına doğru son yolculukları başladı. Annesi onları umursamazca yedikten sonra kaşığı doğruca Mete'ye doğru gelmeye başladı. Mete'nin kan beynine sıçramıştı. Panikle mayonezde ters istikamte doğru diğer karideslerin haykırışları arasında yüzmeye çalıştı. Ta ki ani bir G kuvvettiyle yükseldiğini hissedene kadar.
***************************
-Peki, oğlun Mete hakkında ne düşünyorsun. Ona zarar veremezler mi? Mesela ben?-Sen benim ne olduğumu anlamadın galiba. Çoktan besin zincirinin tepesindeyim tatlım. Mete benim oğlum ve her şeyim. Ona bir şey olursa ölürüm. Benim kıymetli oğlumun kılına dokundurtur muyum. Sen ise rahat ol. İstesen de istemesen de benim oğluma zarar veremezsin. Buna gücün yetmez ve ufacık bir teşebbüsünü saniyesinde engellerim. Ruhun bile duymaz ,deyip Mete'nin de içinde olduğu kaşığı ağzına götürdü.
***************************
Kaşık annesinin devasa dudaklarının karşısındaydı. Karideslere beraber Mete çığlık çığlığa bu canavarın ağzına bakıyordu. Derken ağız aralanmaya başladı. Artık kıyamet vakti gelmişti. Açılan mağaranın tabanında halı saha gibi koyu kırmızi bir dil uzanıyordu. Yüzler tat tomurcuğu onu emmeye hazırlanıyordu. Annesinin bembeyaz dişleri artık birer katil kaya dönüşmüştü. Dişlerden damağa, damaktan dile her yerde salya köprüleri vardı. Karidesler annesinin ölümcül dilinin üzerinde çırpınıyor, sonuçsuz olsa bile boğaza doğru gitmemek için tat tomurcuklarına tutunuyorlardı. Mağaranın arkasında yıkıcı vinç topunu andırdan küçük dil annesi her nefes alışında tehditkar bir biçimde sallanıyordu. Sallana et parçasının üzerinde küçük küçük kırmızı lekeler belli oluyordu. Küçük dilden annesinin diline salyalar uzanıyordu.  Mete bir yatağa çarpılırmışçısına annesinin diline yapışştı. Derken bir salya okyanusu onu dilin üzerinden sanki bir su kaydırağındaymışçasına sürükledi.  Annesi her çiğneyişte açık ağzı mağarayı aydınlatıyordu. Sonunda yapışkan bir tat tomurcuğuna tutunabildi. Tat tomurcuklar birer plates topu üzerindeydi. Her tarafta yemek parçaları ve salyalar saçılıyordu.Feryatlar içindeki karidesler annesinin azı dişleri tarafından parçalanıyor,  ağlayarak annelerini arıyan yavru karidesler çiğnenmiş lokmaların altında eziliyordu. Boğazdan gelen korkutucu gastrik sesler annesinin ağının içinde tıpkı bir mağaradaymışasına yankılanıyordu. Oluşan balinavari ses dalgalarından küçük dil daha agresif sallanıyordu. Derken yüzey eğilmeye başladı. Devasa organik parçalar boğaz karanlığına doğru yok olmaya başladılar. Salyalar üzerinde karidesler annesi tarafından kolaylıkla boğazında gönderiliyordu. Oluşan ölümcül su kaydırağında Mete vargücüyle tat tomurcuğuna tutunmuştu. Artık dil neredeyse dikey olmuştu ve üzerinde kalan son kalıntıları da kaynayan kazan olan midesine yollamaya çalışıyordu. Bir uçurumunun kenarındaymışçısına tutunan Mete aşağı bakmaya cürret etti. Bu onun son hatası olacaktı. Dipsiz çukuru görünce oluşan dehşetten son gücü de kaslarından çekildi. Sanki bir tepeden atılan çöp torbasıymışçasına dilin üzerindeki tat tomurcukları üzerinde yuvarlanarak bir zamanlar annesi olan kişisinin yemek borusunun karanlığında kayboldu. O artık sadece bir avdı.
--------1 Hafta sonra--------
  Sevinç hanım koltuğunda çaresiz bekliyordu. Oğlunun kayıp ilanı polise bildirmişti ve her an olabilir diye, küçücük bir umut zerresi olsa dahi telefon başında bekliyordu. O günden beri nedense Ender hanım kayıplara karışmıştı.Salya sümük ağlamaktan gözleri birer kan çanağına dönmüş, uykusuz gecelerden akıl sağlını yitirmiş gibiydi. Yeme içmeden kesildiği için cildi sapsarı kesilmişti. Ama sonra bildirim sesi geldi. Işık hızında telefonu açtı. Bilinmeyen bir numaradan bir video gelmişti. Kimdi ki acaba ve neydi ki? Hiçbir açıklama yoktu. Merak içinde videoyu izlemeye başladı. Önce bir çayırda hayvanlar gözüküyordu. Aslanlar ve ceylanlar vardı. Galiba bir vahşi doğa belgeseli falandı. Derken aslanlar ceylanları kovalamaya başladı. O sırada anlatıcının konuşmaya başladı: "Hayat acımasızdır ve bu vahşi doğada ya avsındır ya da av." Aslan kolaylıkla ceylanı yakalamıştı.-Avın ne hissettiği, ailesi, ve hayalleti avcının umrunda değil. Çünkü o avcıdır. Aslan acıkırsa yemek yer. Aslan ceylanı parçalamaya ve acımasızca yemeye başladı.-Ne kadar ağlansa da bu kaçınılmazı engelleyemez. Ne kadar itiraz edilse edilsin; vahşice, ahlaksızsca sayılsın:Vahşi doğada güçlü olan güçsüzü ezer.Sonra video kesildi ve ekrana başka bir görüntü geldi. Mete'nin alnındaki kameradan, çocuğun tabağa düştükten hemen sonrasındaki bakış açısı ekrandaydı. Konuşması ve çığlıkları duyuluyordu. O gün Mete'nin yaşadıklarını saniye saniye oynatıyordu kamera. Videoda, Mete'nin annesinin midesindeki asit tarafından erimeye başladığı gözüktüğünde bir replik duyuldu. Bu replik Sevinç Hanım tarafından söylenmişti.
 "Ya avsındır ya da av"
Kayıt, kamera mide asidi tarafından parçalanınca bitmişti.  Sevinç hanım donuk gözlerle telefona bakakalmıştı. Bir ölü gibi hareketsiz duruyordu sadece...
You must login (register) to review.